Bir Haddehanenin Gölgesinde: 2,43 Milyon Aracın Yıllık Emisyonu Nefesimize Karşı
- Elif İpek Çetintaş

- 2 gün önce
- 2 dakikada okunur
Türkiye’de son yıllarda sanayi yatırımlarının hızlandığı alanlardan biri de büyük ölçekli demir–çelik haddehaneleri. Ekonomiye katkı sağladığı iddia edilen bu tesisler, çoğu zaman çevresel etkileri yeterince tartışılmadan, bölge halkının yaşam alanlarının hemen yakınına planlanıyor. Oysa bilimsel araştırmalar ve dünyadaki örnekler bize çok net bir şey söylüyor: Demir–çelik sektöründeki ağır sanayi tesisleri, Türkiye’nin en yüksek karbon ayak izi üreten endüstrileri arasında.
Bir haddehanenin yaratacağı etkiyi anlamanın en sade yolu ise, rakamları günlük hayatımızdaki bir karşılığa çevirmek. Bu nedenle, planlanan tesislerden biri için ortalama üretim kapasitesi olan yıllık 3,5 milyon ton üzerinden bir değerlendirme yaptık. Demir–çelik sektörüne dair uluslararası literatür, bir ton nihai ürünün atmosferde büyük miktarda CO₂ salımına yol açtığını açıkça ortaya koyuyor. Bu değer tesislere göre değişse de, toplam üretim büyüklüğüne baktığımızda ortaya devasa bir tablo çıkıyor.
3,5 milyon ton üretimle çalışan bir haddehanenin bir yılda atmosfere verdiği karbon miktarı, yaklaşık 2,43 milyon binek aracın yıllık emisyonuna eşdeğer. Evet, yanlış okumadınız: 2 milyon 430 bin araç. Bir başka deyişle, böylesine büyük bir tesis açıldığında, şehrimizin havasına her yıl, trafiğe aynı anda 2,4 milyon otomobil daha çıkmış gibi bir yük binecek.
Hava kalitesine dair çalışmalar, bu tür tesislerin özellikle çevresindeki yerleşimlerde ince partikül madde (PM2.5), kükürt oksitler, azot oksitler ve uçucu organik bileşiklerde anlamlı artışa sebep olduğunu gösteriyor. Bu maddeler sadece solunum yolu hastalıklarını değil; çocuklarda gelişim sorunlarını, yaşlılarda kalp ve damar hastalıklarını ve uzun vadede kansere varabilen sağlık etkilerini artırıyor. Üstelik Dilovası’nda Tübitak’ın yaptığı açıklamalara bakacak olursak; ölümlerin 33%’ü kanserden kaynaklanıyor. Sorum şu: YAŞANANLARDAN NE ZAMAN DERS ÇIKARACAĞIZ? TARİH HEP TEKERRÜR MÜ EDECEK? GÖZ GÖRE GÖRE…
Sanayileşme elbette karşı çıkılan bir şey değil. Geri dönüşüm tesisleri desteklenmesi gereken girişimler fakat hangi yatırımların, nereye, hangi ölçekte ve hangi çevresel denetimle yapılacağı hepimizin yaşam hakkını doğrudan ilgilendiriyor. Sanayi şehrimizin ciğeri olan Kartepe’nin de mi nefesi tükenecek? Ekonomik büyüme adına doğanın bedel ödemesi artık sürdürülebilir bir yaklaşım değil. Bugün birçok ülkede, ağır sanayinin yer seçiminden atık yönetimine kadar tüm süreçleri çok daha sıkı çevre normlarına bağlı; hatta bazı bölgelerde bu tür tesisler tamamen şehir dışına taşınmış durumda.
Bizim bölgemizde planlanan haddehane ise yerleşim alanlarına tehlikeli derecede yakın. Bu sadece bir “fabrika” meselesi değil; nefes alma hakkı, toprak bütünlüğü, su kaynaklarının geleceği ve çocuklarımızın sağlığı meselesi. Şehrimize, ilçemize özgü meyvelerin rekoltesi bu kadar düşmüşken bu girişime sadece ekonomik nedenler ile göz mü yumalım?
Eğer 2,43 milyon aracın bir yılda saldığı karbonu düşünmek bize ağır geliyorsa, aynı yükün tek bir tesis tarafından atmosfere bırakılacak olması çok daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Bugün atacağımız bir imza, bir itiraz, bir farkındalık kampanyası; yarın torunlarımızın soluyacağı havayı belirleyecek.
Bu nedenle meselemiz gelişmeye karşı çıkmak değil, zehirli bir gelişme modeline karşı durmak. Meselemiz çeliğe değil; hayata, toprağa, suya ve nefese sahip çıkmak.




Yorumlar